CEBBAR
Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan
O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddus'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. (Haşr Suresi, 23)
Allah'a karşı büyüklenmenin, O'na teslim olmamanın altında, insanın kendisini Allah'tan bağımsız bir varlık olarak görüp, sahip olduğu bazı özelliklerin kendinden kaynaklandığını zannetmesi, dolayısıyla kendine bir "benlik" vermesi yatar. Halbuki bu, son derece tutarsız bir mantıktır. İnsan biraz durup düşünse, bu dünyaya kendi isteğiyle gelmediğini, ne zaman hayatının son bulacağını bilmediğini, sahip olduğu fiziksel özelliklerin kendi seçimiyle kendisine verilmediğini rahatlıkla görebilir. Kendi bedeni de dahil olmak üzere sahip olduğu herşeyin geçici olduğunu ve sonunda yok olacağını anlar. Tüm bunlar insanın tümüyle aciz olduğunun, hiçbir şeyin gerçekte kendisine ait ve kendi kontrolü dahilinde olmadığının açık delilleridir. Eğer biraz daha düşünürse, bu delillerin sayısız olduğunu görebilir.
Bütün bu gerçekler karşısında insanın, kendisini Yaratana karşı büyüklenmeye kalkmasının ne kadar anlamsız ve bir o kadar da akılsızca bir tavır olacağı ortadadır.
Oysa insanın Allah'ın büyüklüğünü, herşeyi yoktan var ettiğini, insanların sahip oldukları bütün imkan ve özellikleri verenin O olduğunu, dilediği anda da hepsini geri alabileceğini, tüm canlıların ölümlü olduğunu, tek baki kalacak olanın da Allah olduğunu kabul edip, Yaratıcısına, gerçek sahibine teslim olması gerekir. Çünkü Allah, kendisine karşı haksız yere büyüklenme gösteren, O'na karşı aczini bilmeyen ve yüz çeviren herkese dilediği zaman zorla boyun eğdirmeye muktedir olandır.
Kuran'da sahip olduğu şeylerden dolayı kibirlenen ve sonunda da Allah'ın Cebbar sıfatıyla acizliklerini gören ve hatalarını ikrar eden bahçe sahiplerinin durumu ibret olarak anlatılmıştır. Ertesi gün bahçelerini erkenden devşireceklerine dair and içen bahçe sahiplerinin başlarına gelenler şöyle bildirilmiştir:
... Uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp-kuşatıverdi. Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi. (Kalem Suresi, 19-20)
Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler.
"Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık."
(İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?"
Dediler ki: "Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz."
Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.
"Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler.
"Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet eden kimseleriz."
İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler. (Kalem Suresi, 26-33)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder